30 Temmuz 2006

Israil Out of Lebanon


Dün Art Gallery önünde şu aşağıda fotoğrafı olan polisi tekrar gördüm bu sefer de İsrail'i protesto etmek için toplanan göstericiler için görevlendirilmişti. Vancouver böyle bir yer işte toplasan 2milyon ediyor ama downtown dışında da zaten insan görebileceğin bir yer yok. Ha "suburbdakiler insan değil mi Nihan" diye itirazlarınız haklı tabi ama ben de anlayamıyorum görünen resmiyle hayat bu kadar zorken burdaki avrupa kökenli hariç diğer kanadalılara, nasıl rakamlara bakıldığında refah seviyesi yüksek çıkıyor anlamıyorum. Nitel araştırmaların önemi yine bu gibi durumlarda daha çok anlaşılıyor sanırım. Aslında sırf bu kafa karışıklığım için üniverstiden arkadaşlarım olmasını isterdim yok da değil ama onlar da okula eğlence için giden real hayatın sokakta olduğunu savunan insanlar.

Ben gösteriden habersiz ablamla Robson'da yürüyordum. Atılan sloganları duyunca "yahu benim niye haberim yok bundan acaba" diye yine ingilizceme verdim birtakım yanlış anlaşılmaları. Bir yerden dahil olup yürüyüşe Art gallery'e kadar birlikte devam ettik. Daha çok Türkiyeyle karşılaştırmamı istiyorlar burdaki gösterileri, daha kalabalık olduğu kesin de daha fazlasını söylemeye deneyimlerim yeterli değil diyorum. Onlar da benim gibi anlamakta zorlanıyorlar tabi, Dil Tarih mezunu olup Vancouver'da aktivist olmaya çalışmak da ayrı bir inceleme konusu olsa gerek. Ya da gerçekten de herşey İngilizce için. İnsan elinden geleni yapmakla yükümlü olan bir varlık sonuçta ben de buna inanıyorum.

Tüm bunlar bir yana burda olduğum sürece çok zorlandığım halde özellikle dikkat etmediğim bir konu var : türkçemin kullanımı. Özellikle anlamaya çalışıyorum aslında benim dediğim her türlü aitliğin aslında ne kadar bana ait olduğunu ki dil de bunun en önemli kısımlarından biri. Çok değil belki biraz uğraşsam düzgün Türkçe yazıp konuşabilirim ama zor geliyor ve diğer şekil hakikaten neyi işaret ediyor onu anlamaya çalışıyorum. Yani bu karışıklık sevdiğim bir yol olmasa da merakla anlamaya çalıştım bir yol. Sonuçlarını da paylaşmak niyetindeyim.

29 Temmuz 2006

oh canada

şu aralar bir millet olsun ki kanada'dan çekmemiş olsun adlı bir araştırma yapıyorum bir takım internet siteleri, birkaç kanadalı arkadaş ve birtakım da yazılı basından yararlanıyorum.
git kendi ülkenin tarihini önce bir öğren demeden onlar da dönmek niyetindeyim ya
haydi hayırlısı

gelecek konumuz : the internment of the japanese canadians during world war II

27 Temmuz 2006

fireworks


tam niyetlenmiştim English Bay'e akın eden insanlar hakkında yazacaktım ki yeni bebeğin resmini gördüm. Şimdi camdan insan gruplarını izlemeye devam edeceğim ama bu çok güzel maşallah.

25 Temmuz 2006

Robson'da aşkın ateşi


Robson'da yürürken her köşebaşında bir Türk gencine rastladığımdan söz etmiştim galiba dün de Hande Yener duydum bir arabadan son seste.
ya işte aşkın ateşi neler yaptırıyor insana...

Ablamda bir keresinde Granville Islanda da "benim aşka inancım kalmadı" isyanını duymuştu Sandal'dan...

hep diyorum çok yanlış tanıyorlar bizi çok.

ülkeniz çok güzel ama peki neden yeterince tanıtmıyorsunuz.

20 Temmuz 2006

canadian style

önce bir "hata" ya da disaster da diyebiliriz yapıyorsun aradan yıllar geçiyor özür dileyip birtakım paralar ödüyorsun buna canadian sytyle diyoruz. Uzaktan bakınca çok şık duruyor tabi, tarihten ders alan bir ülke gibi maşallah misal gelecekte birtakım Afganlı ailelerin de zengin olacağını öngörebiliriz belki.

18 Temmuz 2006

vancouver halkı

ben sıkıldım bu "milleti" incelemekten yaa
bir şeye benzemetediğimden belki ya da işte millet olmadığından
bu kadar karmaşıklık hoşuma gitmedi sanki ama insanlar benim hoşuma gitsin diye yaşamıyorlar ya
neyse ama bu önemli "insanlar neden yaşıyor?"
herkes heryerde aynı,
amaçlar da bir o kadar benzer işte görünen tarafıyla
ama okyanus etkisi biraz farklı tabi
tum otobüs şoförleri güler yüzlü mesela, yarış da yapmıyorlar
skytrain bizim ankaray'a ya da metro'ya göre pek bir yavaş
genelde bilet kontrolü yok (ama bugün yaptılar)
sokaklar cuma ve cumartesi dışında hep boş hep boş
2 milyon için biraz büyük tabi
sosyal problemlerinin alkol, uyuşturucu bağımlılığı, evsiz insanlar olduğunu anlamak kolay olmamaya devam ediyor. birtakım tahminlerim oluyor yer yer ama yerli halka sorunca "yok öyle bir şey"diyorlar.
bir de fotoğraf eklemek istiyorum bir görünen yüzüne dair vancouver'ın
italya kazandıktan sonra commercial drive'dan bi foto
vancouver polisi italyanlar ne kadar dağıtacaklar ortalığı diye yürürken...


12 Temmuz 2006

niyet neydi akıbet ne oldu

burası iyice günlüğe benzedi haa. oysa hatırlarım internette günlük fikrini ilk duyduğum günleri de ...neyse vancouver'ın kültürel yapısından bahsetmeye devam edeceğim ben,
edeceğim de işte burda havalar yine değişti, her hava değiştiğinde ilginçtir insanlar da değişiyor
ama haberler hep aynı kalıyor onlar hep hava durumundan bahsetmeye devam ediyorlar.

09 Temmuz 2006

palestine

bu kez de Kütüphanede bi etkinlik vardı Irakla ilgili bir belgesel gösterimi. Oradaki tahribatın el kamerasıyla çekilmiş amatör görüntüleri ve bulundukları bölgenin askeri olmadığını haykıran Iraklı insanlar. Yalnız benim hikayem biraz daha bana dair ki bu yüzden de başlık "palestine"
(bu arada artık ne ingilizce ne türkçe iki dilde de yazarken çok zorlanıyorum sanırım türkçem o kadar da iyi değilmiş bundan dolayı biraz problem yaşıyorum)
Neyse işte etkinlik sonrası bir masaya uğruyorum çok tanıdık broşürler, duyurular falan var. İnsanlar da muhabbet ediyorlar kendi aralarında ben de dinliyorum gizliden ingilizcem gelişsin diye (burda herşey onun için). Sonra kalabalık dağılıyor tam ben de kaçayım artık kimse soru sormadan derken Ivan "ee ne düşünüyorsun belgesel hakkında" diyor.
bir takım "hımm" seslerinden ve" ya uğraştırmasan beni şimdi, ben bunu ingilizce anlatamam valla" gibisinden yakınmalarımdan sonra "sen hangi dili konuşuyorsun" diyor.
"türkçe" diyorum
"ben tek kelime türkçe bilmiyorum" diyor.
ben o gün "ingilizce anlaşmak zorundayız o halde peki" deyip konuşmaya başlamıştım lakin sonradan anladım ki demek istediği "ingilizce bilmek bir fark değil, dert etme devam et" imiş. (güzel insan evet) ama bir yabancıyla konuşmak öyle kolay olmuyor işte.
Yabancı derken şunu demek istedim: okulda arkadaşlarınla öğretmenlerinle rahat anlaşıyorsun sen de onlar da ne demek istediğini anlıyorlar da sokakta öyle kolay olmuyo o işler ve doğal olarak biraz geriliyorsun. Neyse işte İvan beni salak görünce biraz tabi dünya meselelerinden başladı anlatmaya "palestine" dedi ve ben "bi sn palestine?" dedim.
uzun bi süre inanamadı nasıl bilmezsin diye anlatmaya çalıştı çalıştı çalıştı...baktım olmayacak
"o yeah, ı see" falan dedim ki bu herzaman işe yarıyor anlamasan da "yes" deyip geçiyorsun lakin ivan'da işe yaramadı siz ne diyorsunuz türkçede dedi
bir filistin diyemedim ben de
herneyse işte "yarın gel de iki kelime birşey öğren be cahil" dedi muhtemelen içinden dışından da kendi memleketini söyledi ama ben yine anlamadım oysaki türkiyeye çok yakın türkler bilirler falan diye eğlendi biraz işte.
sonra saat 9buçuk oldu zaten ben de koşarak uzaklaştım o gün bugündür işte İvan'ın peşindeyim ...

03 Temmuz 2006

canada day from an indigenous perspective

Dün Canada Day vesilesi ile bir panele katıldım. Ülkenin her bir köşesindeki ve hatta Hong Kong'taki kutlamalara karşın konuşmacılar bugünün aslında neden kutlanmamasının gerektiğini anlatabilmek amacındaydı. Hele ki benim gibi coğrafya, tarih ve hatta müzik bilgisi kötü olan, doğal olarak harita bilmeyen, senfoniden anlamayan, kendi tarihini bilemediği için nerdeyse mahkemede arkadaşlarının "yok onun kafası almıyor" ifadesine ihtiyacı olacak biri için hakikaten de çok önemli bir etkinlikti.
Yalnız ufak bir sorun vardı; harita bilmediğim gibi ingilizce de konuşamıyordum ve üstelik mekan çok çok uzaklardaydı...
Uzatmak istemiyorum, etkinliğin başlangıç saati16:30 iken ben oraya vardığımda kapıdan "biraz geç oldu sanki" diye hafif bir gülümsemeyle karşılandım, ama vardım (aman yarabbim tam bir işkenceydi. Bir community centre'da abartısız on beş dakika daire çizdim desem yalan olmaz. İçimden İvan'a "be insafsız adam, otobüsün numarasını yazıyorsun bi de konuşmanın hangi salonda olacağını yazsana" diye isyan ederken bir taraftan da etrafta soracak birilerini arıyordum ama tabi Kanada günü dolayısıyla etrafta sadece homeless arkadaşlarımız vardı. Onlar da alışveriş sepetleriyle konuştuklarından yeteri kadar meşgullerdi).
Hazır parantez açıp uzatmışken şunu da belirteyim burda kaybolmak da pek kolay değil aslında şehir planlaması iyi yapılmış yani. Bir de bir gün "Canada mimarisinde suyun kullanımı" başlıklı bir fotoğraf albümü hazırlamak istiyorum ki Keçiörendeki şelalerin önemini anlasın Ankaradaki arkadaşlarım.
Her neyse Kanada tarihinde bilinmesi gereken bir nokta "residential school". 1928 sonrası Hükümet ve kilise "indian act" problemini çözmek için bir okul sistemi geliştiriyorlar ve yerli Amerikana eziyet ve İndian kültürün tahribi bu şekilde başlıyor. Ailelerden çocuklar zorla alınıp okula yerleştiriliyor ve bir yıl boyunca da görüşmelerine izin verilmiyor. kanada kültürüne adapte olsun, ingiilizce öğrensin tabi bir de en önemlisi hristiyan olsun diye. O vakitler kimse bu eziyetin farkında değil ve bazı aileler de çocukları için en iyisinin bu olacağını düşündüğünden hevesliler, lakin yıllar sonra eski öğrenciler anılarını anlatmaya paylaştıkça kanada hükümeti tek tek okulları kapamaya başlıyor ama tabi bu da yıllar sürüyor. Çok geç değil en son okul 1996 da kapanıyor. ve özürler dilenmeye başlıyor. Çocuklar (5-19) okulda olduğu sürece kendi kültürlerine dair hiçbir aktivitede bulunamıyorlar, kendi dillerini konuşmaları yasak ve bunların çok da ağır cezaları var ama sanırım en ağır ceza şimdiki yerli insanlar için unutamamak olsa gerek. Hükümet çünkü sadece özür dilemekle kalmıyor mayıs 2006da kabul olan bir antlaşma ile para ödemeye de başlıyor ama elbetteki kayebedilenlerin yanında çok geç kalınmış bir özür olarak duruyor bu para. Fiziksel ve cinsel istismar en başta gelen eziyetlerden ki dediğim gibi bugün hiçbiri reddedilmiyor hükümet tarafından ve hatta şu sözleşme kağıtlarına bir göz attım da çok fena maddeler var ve herbiri için de puan koymuşlar yanına. Çok anlamadım ama sanırsım ödemeyi ona göre yapacaklar. Zaman değişti, dünya değişti, bakış açısı değişti diyor kanada yani her ne kadar "we are deeply sorry" deseler de bir yandan da o eskindendi diyorlar.
Ama bugüne baktığımızda değişen aslında hiçbir şey yok, bugünün şartlarıyla eziyet tanımı biraz değişmiş evet canlarının istediklerini yapabilirler ama şehre uzak mekanlarda yaşarlarsa ve daha bir dolu şartla şunla bunla. Demek istediğim dışardan amerikaya göre çok daha peacefull görünen bu ülkenin tarihine baktığımda hiçbir çıkar yol göremedim ki bugün afganistanda ölen kanadalı askerlerin haberlerini duyduğunda kimse sormuyor kanada askerinin orda işi ne diye? Sonuç olarak bu kadar fiziksel ve ruhsal problemleri olan insanların olmasının şans eseri ya da genetik olmadığı kesin. Yerliler hala alkol, uyuşturucu bağımlılığı gibi bir sürü sorunla boğuşuyorlar sokakta hergün bir sürü homeless'e rastlıyorsun ve yetkililer uyarıyor onlara insan gibi davranmayın. Herşey rayında ilerliyor gelişmiş teknoloji ile birlikte ama beni korkutuyor sanki gelecek günlerin habercisi gibi ve o yüzden kendi sokaklarıma dönmek istiyorum.

not : Kanadalılar US ile karşılaştırılmaktan ve karıştırılmaktan nefret ediyorlar ve zaten amerikayı da sevmiyorlar. bu da böyle biline.

ve bir şey daha : bunları bir sürü kaynaktan öğrendim ama bir internet sitesi eğer ilgilenen olursa diye : cbc arşivinden.

İzleyiciler